***BORSA, ENDEKS, HİSSE, FOREX TEKNİK ANALİZLERİ***ETKİN SOSYAL MEDYA KULLANIM BİLGİLERİ***ÜCRETSİZ ONLINE SEO DERSLERİ***GÜNCEL YAŞAM İÇ VE DIŞ SİYASET DEĞERLENDİRMELERİ***

Iktidar Her Zaman Muktedir midir



yerel seçim sonuçları üzerine değerlendirmeler


Daha önce de belirtmiştim, ülkede asıl sorun bir iktidar sorunu değil, muhalefet sorunu. Yani asıl mesele, ülkede etkin bir muhalefetin olmayışı. AKP iyidir, CHP, MHP ve diğerleri kötüdür anlamında yazmıyorum bunu. Şurada değinmiştim. http://9bir.blogspot.com.tr/2014/03/2014-yerel-secimleri-ne-soyledi.html

Ülkede, bir iktidar sorunu hep olageldi. İktidar derken, iktidarın seçilmiş iradenin üzerinde bir güce sahip olan başka bir iktidar. Partilerin hükümet olup iktidar olamadığı dönemler oldu. Bahsettiğim iktidarda formunda güç odakları zaman zaman değişti ama yanlışları hep aynıydı. Kendi doğrularını öyle veya böyle dayatmak.

2002'den bu yana hükümet olan partinin ana çekirdek destek tabanını özellikle 1990lı yılların ikinci yarısındaki iktidar doğrularının dayatılmasına tepkili insanlardan oluştuğu çok açık gibi anlıyorum, hem buradaki yazılardan hem de sosyal yaşamımda görüştüğüm insanlardan. Bu zaman dilimini daha da genişletip cumhuriyetin kuruluş yıllarına uzatan, özellikle İnönü hükümetlerini suçlayan bir kesim de mevcut.

Özetle, siyasal bir elit oluştu ve bu elit halka bir takım şeyleri dayattı gibi bir anlayış var. Çok yanlış bir anlayış da değil esasında. Darbeler, tümüyle açık dayatma rejimleri getirdiler örneğin. Devlet içinde yuvalanan Susurluk tarzı oluşumlar dayatma rejimleriydi. 28 Şubat da bir dayatmaydı. İçeriğini beğenelim beğenmeyelim, sonuçta MGK üzerinden devlet yönetmeye çalışan bir anlayış vardı. 1000 yıl sürecek gibi iddialı söylemler, din'in neredeyse Aczmendilere indirgenecek kadar teatral yaklaşımlarla ele alınması, Fadime Şahin vakaları vs. Bakın radikal islam kapınızda, ayağınızı denk alın mesajları vermeye yönelik müsamere tadında yaklaşımlardı. Başörtülü üniversitelil kızlara ikna odaları kurulması falan feci politikalardı. Ve ters tepti.

Türkiye siyaseti üzerine yorumlar

Dönemin muktedir gücü, kendi iktidarı açısından, bastırmak istediği güce yıllarca tepe tepe kullanacakları bir "mağduriyet" söylemi hediye ederek kaybetti gücünü. Elbette ki mağduriyet sadece bir söylem değildi. Ciddi anlamda mağdurları vardı bu sürecin, ama zannımca izleyen senelerde yine en az onların sesi duyuldu.

AKP, mevcut tüm siyasi partilerin tüm kredilerini tükettiği bir ortamda ortaya çıktı. Tanıdık simalar yeni söylemlerle gelmişti. Değişim bu söylemlerin en başta geleniydi. Mağduriyet, ikincisi. 3 y'yi kaldıracağız demeleri en etkili söylemdi bence. Yolsuzluk, yasakçılık, yoksulluk. İster kabul edin ister etmeyin, bir umuttu bu söylemler. Kim istemez ki bunların kalkmasını.

Ülkede liberal olarak nitelenen kesimi de arkasına aldı, son seçimlerde neredeyse sıfır oy potansiyeline sahip olduğu anlaşılan ama buna rağmen devlette ciddi bir yapılanmayı başardığı görülen cemaati yanına aldı. Tek parti hükümetinin sağladığı istikrarla iş çevrelerinin desteğini aldı. Hatta başta AB ile öyle adımlar attı ki az daha zorlasa girecektik neredeyse AB'ye:)

Ama hepsinin üzerine bir çizik atın. En önemlisi, halkla devlet arasındaki sınırı kaldırdı. Devletin nasıl bir imajı vardı aklımızda, bir düşünelim. Korkulan, kapısında sıra beklenen, memurlarının nemrut olduğu, bir takım insanların cidden ayrıcalıklı olduğu hissedilen bir imaj değil miydi? Peki değişti mi? Nispeten evet. Maliyetini dolaylı yollarla yine kendisi ödese de vatandaş özel hastanelerde tedavi olmaya başladı, biraz da dijitalleşmenin yardımıyla sıra kavramı kalktı. Başbakan, ısrarla devletin memurlarından halkın hizmetkarı diye bahsetti. En son Zafer Çağlayan Bakanlığımın çalışanları hizmetkardır, ben de baş hizmetkarım demişti:) Bir ihbar-şikayet mekanızması kurdu ve çalıştırdı. Bimer'e ne yazarsanız, yazın, sonuç alıyorsunuz. Daha önceki dayatmacı anlayışı yıkıyorum, askeri vesayeti kaldırıyorum, ayrıcalıklı kesimin ayrıcalıklarını kaldırıyorum dedi ve askeri vesayet var mı yok mu tartışmasını gündemden cidden kaldırdı. Yahu bunlar da mevzu mu diyen olabilir, yanıtını vereyim. Evet bunlar mevzu, ve bence ana mevzu. "Bu adam bizden arkadaş" dedirtti büyük bir çoğunluğa. Halkımız vefalıdır. Demirel'i bir kez sevdi, 7 kez getirdi hatırlayın. Erdoğan'a da yine vefalarını sürdürüyorlar.

Peki 3y'de durum ne oldu. Yolsuzluk, yasakçılık ve yoksulluk kalktı mı. Seçilmiş hükümetler dışında bir iktidar odağı olmaya devam etti mi sorularına gelirsek. Paralel devlet ifadesi zaten ikinci sorunun doğrudan yanıtıdır. Seçilmişlerin dışında bir iktidar odağı hep olageldi 12 yıllık süreçte. Yolsuzluk, yasakçılık ve yoksulluk konusuna hiç girmiyorum:)

Sonuçta ne değişti. Bir vesayet kalktı. Çok iyi. Ama bir başkası çöreklendi. Bu kötü. Hala yolsuzluk var, hala yasakçılık var ve hala yoksulluk var.

Yazının başına dönelim. Muhalefet sorununa. Muhalefet ne söylüyor? Pek bir şey değil, genelde refleksifler, yani Akp bir şey söyleyince doğru ya da yanlış diyor. Tümden de yüklenip haksızlık etmemek lazım aslında. Kendileri sert bir şekilde kırmadığı sürece keskin önyargılar var haklarında. Soğuk savaş döneminde toplumun genlerine nasıl bir işlendiyse, sol ile ilgili çağrışım yapan bir partinin limiti ülkede maalesef belli. CHP'nin bu handikapı var. MHP ise niş bir parti. Yani adlarındaki milliyetçi hareket tanımı bir çok insanın kafasındaki milliyetçilikle benzeş olmayabiliyor, onun handikapı burada.

Sonuç? 2000 yılında AKP diye bir parti yoktu. 10 yıl sonra muhtemelen 2014'te henüz olmayan bir abc diye bir partiyi konuşuyor olacağız. İşin global boyutları da var ama yazı uzadı, şimdilik ona girmeyelim.

türk demokrasisi


Site Haritası için tıklayın

0 yorum:

Google
Bumerang - Yazarkafe

Blog Arşivi

91, "Dokuz", rakamla.

91, "Dokuz", rakamla.