***BORSA, ENDEKS, HİSSE, FOREX TEKNİK ANALİZLERİ***ETKİN SOSYAL MEDYA KULLANIM BİLGİLERİ***ÜCRETSİZ ONLINE SEO DERSLERİ***GÜNCEL YAŞAM İÇ VE DIŞ SİYASET DEĞERLENDİRMELERİ***

Muammer Aksoy


31 Ocak bir başka değerli insanımızın daha öüm yıldönümü. 1990'da suikaste uğrayan Muammer Aksoy'u saygıyla anıyorum. Onun katliyle başlayan dönem, 1990'lar, ülke tarihi açısından oldukça karanlık bir dönem. http://ow.ly/t9sup linkinde de belirtilen yazımda da belirttiğim üzere bu dönem, derin devletteki güç odaklarının iktidar mücadelesi ile geçmişti. Muammer Aksoy'un ardından Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, 2 Temmuz Sivas katliamı, Metin Göktepe gibi gözltında ölümler, Eşref Bitlis gibi oldukça şüpheli ölümler oldu. Örnekler maalesef ki çoğaltılabilir. Adını anıdığım ve anamadığım tüm kayıplara rahmet dilerim. Ülkede bir daha böyle dönemler ve kayıplar yaşanmaması dileğimle.

0 yorum:

BARIS MANCO


15 yıl olmuş. Bugün gibi hatırlıyorum onu kaybettiğimiz günü.

Bizim kuşağımızın, çocukluğunu 80'lerde yaşamış olanların Barış Abi'siydi.

Adile Teyzemiz vardı, Susam sokağı'mız, Uykudan Önce'miz, uzun saçlı, hızlı konuşan, dünyanın olmadık yerlerini gezip bize oralardan seslenen Barış Abi'mizin 7'den 77'yemiz vardı.

Güzel günlerdi. Barış Manço, güzel insandı.

Özlemle anıyorum.

0 yorum:

3 Temmuz Süreci



 3 Temmuz süreci, diye bir kavram girdi ülkemizin ve Fenerbahçe'nin tarihine.

Sosyal politika kitaplarına girecek bir süreci canlı olarak yaşıyoruz. Bir tür toplum mühendisliği denemesi yapılıyor ama bu mühendislerin matematiği de zayıf, muhakeme yeteneği de.


Avrupa'da yoksak ve bu bir onama ise, 2011 kupasını bizden alıp ligden düşürmeliler. Temenni olarak değil gerçeklik olarak belirtiyorum bunu. Şampiyonluk sayısı bir azalır, bir iki sene alt ligde oluruz. Yapabilirlerse tabii, hesaplarına uyarsa.


Yapamazlar, çünkü, zirvedeki Fenerbahçe'yi istiyorlar, onlar iyi gün taraftarına oynuyorlar, iyi gün taraftarı kupası alınmış alt lige düşürülmüş Fenerbahçe'yi beğenmez, Fenerbahçeliliklerini askıya falan alır. Gerçek taraftar kalır ve onların hedef kitlesi bu kişiler olmadığı için yaptıkları iş anlamsızlaşır..


Süreci planlayanlar siyasetten, komplodan, iftiradan iyi anlıyorlar ama spordan, futboldan ve taraftar ruhundan hele ki Fenerbahçe Cumhuriyet'inin yapısından bihaberler.



Bu süreç elbette geçecek. Geçtikten sonra aşağıdaki hususları daha rahat sorgulayabileceğiz.



3 Temmuz 2011 döneminde Galatasaray hem mali hem sportif olarak yerlerde sürüyordu,i Fenerbahçe ise tesis, mali yapı üstünlüğün yanı sıra sportif başarı olarak da öne geçecekti. Yani tek büyük olma yolundaydı. Bu süreçte vurulan neşterle değiştirilmeye çalışılan dengeler daha net zamanla daha net anlaşılacak. 


Üzerinden zaman geçince Fenerbahçe'nin süreciyle Galatasaray'ın'nin borsa oyunları ve stad cambazlıklarının eş zamanlı olmasının anlamı belki artık aynı bağlamda değerlendirilir. O geçen süre sonunda Fenerbahçe hala en büyüktür hatta böyle bir badireleri bu denli büyük yaralar aldığı halde atlatabildiği için daha da büyük olacaktır.



Kimse kalkıp yok mali kayıp, yok tribün geliri, yok Avrupa payı falan demesin, hepsi telafi edilebilir "maddi" değerlerdir, telafisi imkansız olan ruhunu kaybetmez Fenerbahçe.


Çubukluyu parçalıya, Sarı-Lacivert'i mor-siyaha çevirecek değiller ya, yapabileceklerinin en iyisi bu yaptıklarıysa, yapsınlar, düştüğümüz yerden kalkar Fenerbahçe.





0 yorum:

Tebrikler Ronaldo


Daha önceki bir yazımızda dünya yıldızı kavramını sorgulamıştık. Ronaldo'nun neden Messi'ye göre önde olduğuna değinmiştik. Ödül verenler de benzer düşünmüş. Yazıyı hatırlarsak

" Dünya yıldızlığı kavramının kendi içinde bir sıralaması var..

Şöyle ki; Messi'nin, yetenekleri ve futboluyla ve bu sıfatı hak ettiği su götürmez. Ancak Messi'yi sadece Barcelona'nın neredeyse makineleşmiş sisteminde izledik ve hep orada alkışladık.

Gelin görün ki, Arjantin Milli Takımındaki performansı bizi pek heyecanlandırmadı. Yani Messi sanki biraz İniesta, Xhavi, Pedro vb ile birlikte düşünülünce Messi oluyor gibi.

Ronaldo'yu iki takımda izledik. İkisinde de kendini kabul ettirdi ve katkı sağladı. Portekiz Milli Takımı hiç bir zaman başa güreşecek bir takım olmamasına rağmen, Ronaldo ve onun jenerasyonunda iyi futbol oynuyor. Bu anlamda Ronaldo sanki bir adım önde gibi..

Futbol oyununda canlı olarak izleyebildiğim kadarıyla bu sıfatı hak eden oyuncular arasında zirvedeki isim bence Maradona'dır. Belli bir takımla özdeşleşmedi, gittiği her takımın çehresini değiştirdi.

Zamanının en büyük ligi Serie A'da isimsiz bir takım olan Napoli'ye gidip onu şampiyonluğa taşıdı. Milli takımında iki dünya kupası finali oynadı, birini kazandı ikincisini penaltılarla kaybetti.





0 yorum:

Mevlid Kandili





Öncelikle herkese kutlu olsun.

Mevlid'in bir çeşit şiir olduğunu öğrenmem bayağı bir büyük yaşlara rastlar. Çocuk aklımla, daha çok ölümlerden, sünnet törenlerinden ve bunun gibi özel günlerden sonra okunan bir tür dua olduğunu düşünürdüm hep. Dolayısıyla korkutucuydu. Yani birilerinin ölmesi gerekiyordu, ya da sünnet olmam gerekiyordu ki ondan da çok korkardım.

Aslında dinimizin yaşanmasında temel olarak böyle bir durum var. Özü öyle olmasa da hep ölümle özdeş gibi yansıtılıyor. Ya da benim çevremde böyleydi, bilemiyorum.

İslam aslında dünya yaşamının rehberidir, bu dünyayı bir sınav gibi görüp ahirete en iyi şekilde hazırlanırken bu dünyayı da sonuna kadar yaşamayı emreder. Meyvelerin en iyisini yiyin, dünya nimetlerinin en iyisi inananların hakkıdır mealinde ayet-i kerimeler okuduğumu hatırlıyorum. İslamı belki yaşama dair yönleri ile benimsemek en doğrusu.

Kuran- Kerim'i Arapça dinlemek muazzam bir ezgi ve hüşu yaratsa da Türkçesini de en az bir kez okumakta fayda var. Bu dünyada sunulmuş en önemli rehber olduğunu unutmadan.



0 yorum:

Borsa Hakkında - 2





Borsa, JSM (Joint Stock Market) kelimesinin tercümesi, birebir çeviri yapılsa hisse senedi pazarı denilebilir. Yani bu platform aslında bir çeşit pazar. Teorik olarak halden domates alıp semt pazarında satmakla hisse alıp satmak arasında bir fark yok.

Domates satmak zor iş, belediyeden alan kiralanacak, bir takım evrak işleri yapılacak, karı zararı belirsiz.. Bir de o yılın verimi takip edilecek, fiyatlandırma yapılacak, satış anında "gel vatandaş" diye bağırılacak, zor iş. Bu işi yaptığınız zaman da zaten zengin olma şansınız pek yok..

Borsanın aldatıcı yönü işte tam burada. 



Sadece bir yatırım hesabı açıp iki tuşa basmakla al sat imkanınız var ve kullandığınız para ekrandaki birtakım rakamlardan ibaret. Sanal bir dünya gibi.

Vaad ettiği çok şey var, bir kaç ayda ciddi bir refaha kavuşmak gibi bir şey teorik olarak mümkün.. İşte bunlar hep insanoğlunun en temel güdüsüne hitap eden bunu kaşıyan şeyler.. 

Girdiğiniz platform, hayatını bu işten kazanan profesyonellerin dünyası. 

Aramızdan 11 kişilik bir kadro çıkartsak futbol oynasak oynadığımız şeyin adı evet futbol olur ama bu futbolla tamamı profesyonel futbolculardan kurulu Fenerbahçe'ye karşı başarı şansımız ne olur?

İşte, "ah borsa ah hep kaybediyorum" diyen insanların yapmaya çalıştığı şey tam olarak bu. Bu işin kendine has dinamikleri var, al sata yani bu işin ticaretine girecek olan hele hele ben bu işten hayatımı kazanmaya çalışacağım diyen insanların bu dinamikleri çok ama çok iyi kavraması ve o dinamiklere göre hareket etmesi lazım ki başarılı olabilsin..

İşin yatırım yönünü yukarıda özetlediğim ticaret yönünden ayrı tutuyorum.

Bir ülkenin borsasına yatırım yapmak bir anlamda o ülkenin büyüme potansiyeline ortak olmaktır. O yüzden bir önceki mesajda verdiğim örnekteki kağıtlar gibi ülke büyüdükçe bundan pay alabilecek hisselere uzun vadeli yatırım bambaşka bir olaydır ve hiçbir ek uğraş vermeden, teknik analiz öğrenmeye çaba harcamadan kazanmanın en garantili yoludur.

0 yorum:

Borsa hakkında - 1




Aşağıdaki grafiğe bakıp vay vay vay demeyen kaç kişi olur?



1991-2012 yılları arası MRDIN günlük grafik. 

Bu performans uzun vadede borsa ne anlama gelir ve herkesin gözü önünde 1000 TL ile 20 yılda nasıl dolar milyoneri olunur sorularının cevabıdır. 



Borsa yorumu açısından, MRDIN, EREGL ve o dönemde var olup hala işlem gören hangi kağıt varsa hepsi benzer bir yoldan gitmiş. Borsa seans saatlerini bile bilmeye gerek kalmadan, al ve unut tarzı yatırım. Döviz ya da diğer yatırım araçları bu rakama yaklaşamamış bile.

1991'deki fiyatın bölünme ve temettülerle bugünkü karşılığı 0,0001 TL. Şu andaki güncel değeri 4,20. 1991'de hasbelkader veya bilinçli olarak 1000 lot alan ve unutan biri varsa bugünkü portföy değeri rakamla 42.000.000 TL.

Borsa, yatırım platformudur. Ancak konu, canlı borsa izlemeye, anlık borsa takip yapmaya, borsa nasıl oynanır diye kafa yormaya kalırsa bu bambaşka bir iş, bir çeşit ticarettir. Bunu unutmamak gerekiyor.





1 yorum:

Ariel Şaron


Son sekiz yılını bitkisel hayatta geçirirken biraz da olsa bilinci kalmış mıydı diye düşünürdüm hep. Binlerce sivilin günahına neden girdimi değer miydi diye?





0 yorum:

Cemaat Akp son durum






Bu mücadele de iki taraf da kazanamayabilir. Sebebi ise şu andaki çatışmaya iki taraf da hazırlıksız yakalandı. Daha doğrusu hazırlıksız değil de erken.

Cemaat, şubat 2012'de Fidan'ı gözaltına almaya çalışarak elini erken gösterdi. Ardından muhtemelen Mayıs'taki ABD ziyaretinde Erdoğan'a ABD yönetimince artık arkanda değiliz mesajı verildi. Gezi'deki halk hareketi Erdoğan'ın hi beklemediği bir şeydi, sorgulanamaz gibi, mutlak gibi görünen gücü sarsıldı.

Gezi sürecinde Erdoğan'ın Fas'a giderken yaptığı basın toplantısındaki yüz ifadesine bir bakın youtube'dan bulup. Ama asıl önemlisi; yaptığı vurguyu hatırlayın. "Arkamdaki yüzde elli". Yani halktan başka desteğim yok ama bu destek güçlü bir destek mesajı verdi. Bize mi? hayır değil, ABD'ye. Sonrasında faiz lobisi vb türü söylemlerle açıktan meydan okur bir havaya girdi, çünkü başka bir alternatifi kalmamıştı.

Sonradan anlıyoruz ki bu süreçte bu yolsuzluklarla ilgili operasyon hazırlıklarına hız verildi. Hedef bence kesinlikle adı geçen dört bakan değildi. Tek vuruşluk bir operasyon hedefleniyordu, içinde Erdoğan ya da oğlunun da olduğu. Erdoğan karşı hamle olarak cemaatin en vazgeçilmez noktası olan dersanelerin kaldırılması konusunu hızlandırdı . Belki bir takım istihbari bilgilerle hazırlanan operasyondan haberi oldu ve bir şekilde yolsuzluk operasyonu henüz tam olgunlaşmadan gerçekleşti.

Şu anda bir kaos var. Unutmamak gerekir ki her kaos yeni bir düzeni getirir. Bu yeni düzenin içeriği çok önemli. Ülke için çok kritik bir dönem.

Bir toplum mühendisliği çabası var. Bu süreçte CHP'nin tavrı çok önemli ve bence 36 yıl sonra ilk kez tam da bu dönemde ABD'yi ziyaret etmeleri, ABD Büyükelçisi ile içeriği açıklanmayan görüşmeler yapmaları ve Sarıgül'ü aday göstermeleri yanlış adımlar. Bu durum, tıpkı daha önce Özal'ın sonra Erdoğan'ın parlatıldığı gibi yeni bir ismin parlatılması için bir hazırlık mı var sorusunu ister istemez akla getiriyor. Evet daha önce de yapıldı bu ama CHP bu süreçlerin hiçbirinde yoktu. Ve eğer Atatürk'ün partisi kimliğini koruyacaksa, olmamalı.

Böyle bir şey olacaksa ve mesela Sarıgül İstanbul'u alırsa, bu köşede ömrümüz olursa önümüzdeki yıllarda bol bol Sarıgül eleştirisi okuyacaksınız demektir

Temennim, halkımızın bir an önce kendi gücünün farkına varıp uygulanan toplumsal mühendislik stratejilerinde kendilerine sunulan değil, kendilerinin içinden çıkarıp seçtikleri insanlarca yönetilmek adına gereken örgütlü güce kavuşması. Yoksa daha on yıllar boyunca benzer kavgaları izleriz. Elbette ki müstakbel vesayetçi gücün etkileriyle 90 yılın kazanımı olan yaşam tarzının sınırlarının her geçen gün daraldığını görerek yaşarız bu süreci.

0 yorum:

Cemaat AKP kavgası vesayet kavgası mı?





Yolsuzluk konusu 1994'te İstanbul Belediyesinin kazanılması ile başlayan Erdoğan'ın yükseliş döneminin en temel argumanıydı. Yani İSKİ, Göknel ve benzeri yolsuzluklardan bunalan halk yeni yüzler arıyordu siyasette. Şimdi yükselişini inşa ettiği ana temele yönelik bir vurgu var.

Devletin işleyiş biçimine ilişkin kaygılar var. Savcı talimat verecek ve polis uygulamayacak. Muz cumhuriyetlerinde bile olacak şey değil. Ama burada oluyor. 

Ama dediğim gibi daha önce de oldu. Seçilmiş başbakanlar kendi icraatlarını yürürlüğe koyamadılar ya da istemedikleri şeylere imza atmak zorunda kaldılar. Devlet yara aldı ama yıkılmadı ya da el değiştirmedi. Ne mayası sağlam bir devletimiz varmış gerçekten takdire şayan.

Erdoğan, askerle mücadelesinde "vesayeti kaldırıyoruz, derin devleti bitiriyoruz" demişti. Bir nebze başarılı oldu. Ama misal Veli Küçük'ü tutuklarken Başbuğ'un da tutuklanmasını engelleyemedi. Çünkü bir vesayeti kaldırırken daha örgütlü bir başka vesayet potansiyelinin kurulmasına ortaklık etmişti. Ve şimdi bu potansiyel, gerçek bir vesayet olma isteğini açıkça gösteriyor. Erdoğan'ın işi zor.

Çeşitli platformlardaki yazılarımda Erdoğan'ın icraatlarını genelde eleştirdim. Hatta sadece Erdoğan ne yaparsa yanlıştır der bu gibi bir izlenim bile oluştu. Ve hatta madem CHP'yi bu kadar seviyorsun bak onlar da şöyle böyle falan denildi. CHP'yi sevdiğime ya da desteklediğime dair tek sözüm yokken.

İşin aslı o değildi, yani Erdoğan ne yaparsa yanlış değildi ana argümanımız. Ağırlıklı olarak, halk iradesi terimini sürekli kullanarak bu iradenin verdiği yetkinin sınırlarını zorlamasıydı. 

Şu andaki çatışmada eğer bir tarafın kazanması gerekiyorsa, kazanmasını temenni ettiğim taraf Erdoğan'dır şahsen. Çünkü öyle veya böyle sürekli kullandığı halk iradesinin temsilcisidir neticede.

Diğer taraf halk içinde çok küçük bir yüzdeye ama devlet içinde büyük etkinliğe sahip, ve bu etkinlik bir vesayete dönüşürse bu vesayet on yıllar boyu kalkmaz. Kaldıracak bir güç şu anda yok yani. Yaparsa ancak yine Erdoğan yapar, o da tam olarak devlete hakim olmalarını engelleyerek, yani bu güç devlette tam hakimiyet sağladıktan sonra değil.

0 yorum:

Cemaat Akp çatışması. Tam olarak ne oluyor?





Şu andaki çatışmada gayet düzgün örgütlenmiş bir gücün iktidarla yol arkadaşlığı şeklinde sürdürdüğü süreçte, bu yol arkadaşlığının bitmesi ile bir rant savaşı içine girdiğini görüyoruz.

Örgütler toplum içindir, ancak şu an bahsettiğimiz örgütün toplum için bir mücadele verdiğini söylemek bence güç. Tamamen kendisi ve örgütlerinin nihai hedefleri için bir savaş veriyorlar.

Özetlersek, bu örgütlü güç aslında yasal olarak yanlış bir şey yapmıyor.

Bir yolsuzluk vakası tespit ediyor ve hukuki olarak gereğini yapıyor. muhtemelen daha önce bir çoklarını görmezden geldi. çünkü dediğim gibi iktidarla bir yol arkadaşlığı, bir ittifak söz konusu idi. Bu ittifak bozulunca, iktidara darbesini vurdu.

Darbenin bir kaset ya da başka bir araç üzerinden yapılmaması özellikle önemli. Yani bu darbenin şekli önemli. Türk halkının en hassas noktası para ve yolsuzluk konusudur. Doğrudan buradan vurdu. Yani ana amacın bir kişinin kasetle gönderilmesi gibi küçük değil doğrudan iktidar gücünü çökertmek olduğu çok açık.

0 yorum:

Cemaat Akp çatışması genel bakış





Son zamanlarda ülkemizde yaşanan iktidar savaşlarında aslında bizim için yeni bir şey yok.

Bugünü anlamak için 90'lı yılları kabaca hatırlamak yeterli. Terörün en yoğun olduğu dönemde yaşanan derin devlet kavgaları, ardından Susurluk, 28 şubat ve 2002'de Akp iktidarı ile sonuçlanan süreci yani.

Şimdi yine benzer bir kavga var ve bu kavganın aynen vaktiyle Erdoğan'ın siyaset sahnesinde parlatılması gibi yeni bir yüzün parlatılmasıyla sonuçlanması muhtemel.

Türk toplumunun en temel sorunu bence örgütlenme eksikliği. Türkiye tarihinin en büyük sivil protesto hareketi bile örgütsüz ve spontane gelişmişti, yaz aylarındaki Gezi olaylarından bahsediyorum.

Tartışmalara yön verecek, hiç olmadı müdahil olacak bir örgüt yapınız yoksa, sadece izlersiniz. Şu anda yaptığımız sadece izlemek, yıllardır benzer kavgalarda olduğu gibi.


0 yorum:

Brezilya'daki Dünya Kupası Brezilya'da Kalır mı?




Brezilya, 19 dünya kupasının 5 tanesini alan ve bu alanda tartışmasız lider takım. Ancak dünya futbolundaki gidişat aleyhlerinde bir yörüngeye kaymakta.

Son kupalarını 2002'de aldılar, 2014'te ev sahibi olmalarından dolayı belki yine zorlarlar, alacaklarına pek ihtimal vermiyorum ama zorlarlar, ancak ondan sonrası zor görünüyor Brezilya için.

Bu iddianın nedenini biraz geriye sararak irdeleyelim.

Şu anda dünya futbolunun yükselen yıldızı İspanya'ya bir bakalım..

1992 Barcelona olimpiyatları öncesinde uzun vadeli bir spor seferberliği başlattı bu ülke. 20 yıl gibi bir sürede, futbol, basketbol, tenis gibi sporlarda tatsız, tuzsuz bir profilden lider profiline yükselmeyi başardılar ve bence yolun daha başındalar. Almanya, İspanya'nın yaptığını on yıllardır yapar ve her alanda başa güreşir, tesadüf değil, sistemdir bunun gerekçesi.. Sistem de istikrarı getirir..

Aslında GBrezilya'nın 2004'te şampiyon olduğu Copa America kadrosuyla, İspanya'nın EURO 2004 kadrosunu karşılaştırmak bile bir fikir veriyor bu anlamda..
Brezilya kadrosu eksik ama ideal kadroya, Ronaldinho'yu, Robinho'yu, Kaka'yı da koyun, sonucu değiştirmez. Bu futbolcular da eşsiz birer yetenek olmalarına rağmen klüplerinin takımlarındaki sistemlerle uyumsuzluk gösteren futbolcular olarak kalmışlardır geçen sekiz yılda.. (http://www.google.com.tr/#hl=tr&tbo=...&bpcl=39314241)

2004'te İspanya Milli takımı kadrosu da aşağıdaki gibi Bu kadronun bir çoğu hala sahnede, bugünkü takımlarında yer alan gençleri de bir sekiz yıl sonra yine hala ön planda kalacaklar gibi..
(http://tr.wikipedia.org/wiki/2004_Av...1#.C4.B0spanya,)

Türkiye, İspanya ile yakın yıllarda, belki onlar gibi genel anlamda değil ama futbol anlamında bir çabaya girmişti, hatırlarsınız.

Piontek'in çizdiği ve uygulamasını başlattığı yol haritası bir süre izlenerek önce uluslararası turnuvalara katılım hakları elde edilmeye başlandı. Akabinde bir dünya bir de Avrupa 3.lüğü kazanıldı.

Bu uygulamalar kesintiye uğratılıp, koçum aslanım moduna erken geçilince yükseldiği gibi düştü ülke futbolu. 

İspanya'da bugün kupa kaldıran futbolcuların bir kısmı henüz doğmadan bir kısmı da daha emzikteyken çizilen yol haritası, bu çocuklara zafer kazandırdı. Mevcut jenerasyon emekli olduğunda daha güçlü bir yenisinin geleceğinden kimsenin şüphesi yok, asıl mevzu da bu.

Avrupa bu gidişatı gördükçe İspanya bu anlamda tek kalmayacak, Brezilya'nın esas sorunu bu.

Dünyada lider olabilmek için anahtar artık bu tarz orta-uzun vadeli projeksiyonlar. Türkiye de bugün böyle bir yol haritasıyla yola çıksın, 15-20 yıl sonra her alanda en büyük olma şansına sahiptir.

Elbette ki Brezilya'nın da şansı var bu anlamda ve elbette ki daha büyük bir şans. Kazanma kültürleri, memba gibi bir insan kaynakları var.. Ama tıpkı Türkiye gibi böyle bir inisiyatif alma ihtimalleri var mı? bence yok..

0 yorum:

Sabah Ezanı




Sabah ezanının çağrısı. En sevdiğim ezgilerden biridir. Saba makamı.

18 yıl önce çok kötü bir haber aldığım bir gecemin uykusuz sabahında keşfetmiştim bu ezginin güzelliğini. 


Kalbime ve boşalan ruhuma dolmuş, o anda hissettiğim yalnızlığımı azaltmıştı, o gün bugündür yeri başkadır.

Saba makamındaki bir ezgiyle müjdelenen bir gün kötü geçmez, her gün güzeldir bir yönüyle aslında.

Saba ile müjdelenen her sabah, güzellikler ve mutluluklar getirsin her insana ve o insanların hayatlarına çekeceği diğer insanlara..

0 yorum:

Türk derisi. Ya gerisi?




Deri ve kürk ihracatı konusunda ülkemiz ciddi anlamda önemli bir yerde.

Özellikle kürkü için hayvan öldürülmemesi bu yerimizi
saygınlık anlamında da yukarı taşıyor.

Bu sektördeki ana sorun, ülkemizdeki hayvancılık politikası.

Ülkemiz hayvancılığı çok ihmal etti, yerinde bile sayamadan sürekli geriye gitti.. Dericilikte pazar ve satış sorunumuz yok, hammadde sorunumuz var, sürekli ithalata yönelmek zorunda kalınıyor ancak dünyada da pazarı dar bu işin.

Bu alanda Avustralya, uyguladığı doğru hayvancılık politikaları ile inanılmaz paralar kazandırdı ekonomisine, özellikle küçükbaş hayvan ham derisinin fiyatı son bes yılda 6 kata yakın arttı, altından bile daha çok neredeyse.

Firmanın müşterisi hazır, verdiğiniz fiyatı da kabul ediyor ancak işleyecek deri olmadığı için kapasitesinin çok altında sipariş alabiliyorsunuz müşteri 10 birim istiyorsa siz 5 birim üretebiliyorsunuz, böyle bir çıkmazı var bu işin.

0 yorum:

Koç sadece Koç değildir



Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren, batı ülkelerinde uygulanan kapitalist yönetim tarzını seçip, demokratik idare ülküsünü kendine hedef koydu. Yalnız, onlardan ciddi bir eksiği vardı. 


Batı, daha önceki bir mesajımda da değindiğim gibi, coğrafi keşiflerle sömürge kaynakları yaratarak bu sermayeyi sanayi devrimi sürdürülebilir hale getirmiştir. Kendi bujuvazisini oluşturmuş, rönesans ve reform hareketleri ve takip eden Fransız Devrimi gibi siyasal devrimlerle demokrasi altyapısını tamamlamıştır.

Cumhuriyetimiz, kurulduğunda seçtiği yönetim tarzının olmazsa olmaz iki ana öğesinden yoksundu: Kapital ve burjuvazi. İlk iktisadi faaliyetler mecburen devlet eliyle yürütülmüştü ama seçilen yönetim tarzının doğası gereği bunun bu şekilde sürdürülmesi olanaksızdı.

İlk yıllarda kapital yönetimi İş Bankası ve nispeten Ziraat Bankası yoluyla yapıldı ama burjuvazi demek sadece banka demek değildir. 


Koç ve Sabancı, belki Doğuş, Eczacıbaşı gibi grupların ana işlevi, olmayan burjuvazinin oldurulmasıdır. Yani bu işlev kazandırılmıştır onlara. 

Ama Koç her zaman diğerlerinden bir adım öndedir. İtalya'daki zamanının Medici ailesi ne anlama geliyorsa, Koç da bizde benzer konumdadır. 

Takip eden dönemlerde her hükümet kendine yakın ekonomik grupları palazlandırdıysa da şu anda palazlananlar da dahil dahil hiç bir şirket ya da grup bu ilk bahsettiğim grupların kalibresinde değildir.

Eğer yerine koyabileceğiniz daha iyi bir şey yoksa mevcuda dokunmamak gerekir. 


Yani Koç grubuyla savaşıp onu alaşağı ettikten sonra, ya da elindekileri aldıktan sonra daha iyisini oluşturamayacaksanız, bu mücadeleye girmemeniz gerekir. 

Hükümet de bence bunun farkında.. Gezi olaylarında, Divan Otel, Koç Üniversitesi gibi konularda kendini fazlasıyla bağladığı için, kendi destekçilerine bir mesaj vermesi gerekiyordu, Tüpraş'la ve sonrasında yandaş medyasında çıkarttığı Koç randevu için bekliyor ama hükümet vermiyor tarzı haberlerle bu mesajı verdi, ama Koç'a değil kendi destekçilerine.

Doğan Holding benzetmesi yapanlar var. Bence alakasız, çünkü Doğan, yukarıda bahsettiğim önceki yandaş iktidarlar döneminde palazlanan gruplardan biridir ve uğraşılması nispeten kolaydır. Ayrıca Doğan grubu gibi bir medya ağına sahip bir grupla uğraşılması ve etkisizleştirilmeye hatta yandaş olmaya zorlanması doğaldır bile denilebilir.. Dün medya-sermaye-iktidar ilişkilerinden bahsetmiştik.

Dolayısıyla Koç'la gerçek anlamda uğraşıldığına ben de pek inanmıyorum. Her zaman bir denge göz etmek zorundadır hükümet, bahsettiğiniz Tofaş konusu da Tüpraş'la gösterildi imajı verilen sopanın havucudur kanımca..

0 yorum:

Kızlı erkekli ev konusu


18 yaşını geçmiş insanlardan bahsediyoruz. 

Bu 18 yaşını geçmiş insanlardan biri benim, sizin, vatandaş Ahmet Efendi’nin kızı ya da oğlu olabilir. Ben, siz, vatandaş Ahmet Efendi, kızının ya da oğlunun böyle bir karar vermesini destekler ya da desteklemez. Bu tamamen, benim, sizin, vatandaş Ahmet Efendi’nin problemidir, bunu ben size soramam, siz bana soramazsınız, ben size sorsam, bana ne, siz bana sorsanız, size ne..

Bunu birbirimize bile sormamamız gerekirken, işi belli yetkilerle belli hizmet vermek olan yürütme organı başının bunu sorma, sormakla kalmayıp bizim ahlak yapımıza ters türünden şeyler diyerek bu kızların hepsi potansiyel … (yazmayalım şimdi noktalı yeri) erkeklerin hepsi de potansiyel başka bir nokta noktadır" gibi bir algı yaratma hakkı yoktur açıkçası.

İşin özgürlük kısmı burada, belli bir yaşın üstündeki reşit insanların kararlarını, yasayla organize etmeye çalışıp, polis tehdidiyle baskılayamazsınız.

Tekrar ediyorum, bunu anne babası yapabilir, yasaklayabilir, karşı çıkabilir, ben belki yarın kızım olursa yasaklayabilirim, eğitimini ona göre verir, değer yargılarını ona göre sunarım. Ama bu devletin işi değil, sizin kızınızdan, benim kızımdan Erdoğan’a ne, polise ne..

Başbakanın kafasındaki mekanizma anladığım kadarıyla bir ihbar mantığıyla çalışıyor.

Diyelim ki üst katımda farklı cinsten iki genç aynı evi paylaşıyor. Ben polisi arayıp ne diyeceğim. Hırsızlık yapıyorlar?, adam öldürüyorlar?, ihaleye fesat karıştırdılar? bana yan bakıyorlar? Hayır.

Hadi aklım sürekli belden aşağı çalışıyor, işim gücüm cinsellik.. Alenen cinsel ilişkiye giriyorlar?.. Ona da hayır. Ha o zaman bunların evin içinde bunu yapma olasılıkları var, alın bunları mı diyeceğim.

0 yorum:

Bedelli askerlik, kısalan askerlik


Bedelli askerlik diye bir olay olduğu sürece, yani parasını verenin askerlik yapmadığı bir uygulama olduğu sürece, askerliğin kısalmasını ve 3 ay daha az yapayım diye bekleyen bir kesim olmasını yargılayamayız. 

Bedellinin mantığı olarak işi gücü olan kalifiye kesime bir kolaylık olarak anlaşılıyor ancak unutulan şu ki, herkes işini gücünü bırakıp gidiyor, ya da işe güce başlayabilmek için askerliğini yapmış olması gerekiyor. Hele ki ülkede terör olduğu zamanlarda bedelli uygulaması olmasını hiç anlayamamıştım, bazı kardeşlerimiz vatan uğruna canını verirken, bazılarının para karşılığı hizmetten muaf olmaları toplumsal vicdanı zedelemiştir.

Eğer bu uygulamanın illa ki yapılması gerekiyorduysa, en azından 15000 Euro gibi fahiş bir tutar yerine, herkesin ödeyebileceği şartlarda bir uygulama getirilip adalet tabana yayılmalıydı bence.

0 yorum:

Suriye ve Türkiye

Suriye ve Türkiye



Uluslararası bir husumette karşı kutupta olduğunuz bir güç sizinle ilgili olumlu ifadeler kullanıyorsa, bu genellikle işlerin onların istediği doğrultuda gittiğinin sinyali olarak algılanır.

Suriye konusunda Rusya bizi över oldu dikkat.


Rusya ve ABD Suriye'deki kimyasal silahların denetimi konusunda uzlaştı, askeri müdahale seçeneğinin rafa kalkması demektir bu. ÖSO'nun uluslararası bir harekat desteği olmadan Suriye'de başarılı olması söz konusu değil. Esad belki onlardan tamamen kurtulmadı ama, rejimini değiştirecek bir tehdit olarak algılamayacağı net.

ÖSO, bir halk kurtuluş hareketinden ziyade, mevcut rejimi silah gücüyle değiştirmeye çalışan bir terör örgütü olarak tanımlanacaktır yeni denge oluşumunda.


Bu noktada, değişen uluslararası dengelerde Türkiye'nin çok net bir karar vermesi gerekiyor. Bir terör örgütü profiline indirgenmesi kuvvetle muhtemel bir örgütle organik bağa devam mı, tamam mı kararı. 

Eğer bu durum gerçekleşir ve biz ÖSO'ya destek vermeye devam edersek, yıllarca PKK ile bağı var diye eleştirdiğimiz Suriye'nin konumuna gelmiş olacağız. Yani Ortadoğu'ya yön veren ülke olma iddiası ile yola çıkıp teröristlerle işbirliği yapan bir ülke pozisyonuna düşeceğiz. Siyasi, ekonomik sonuçlarının yanı sıra, tarihi sorumluluğu vardır bu pozisyonun.

Rusya'yı takibe devam. Dünyadaki en iyi satranç oyuncularının onlardan çıkması tesadüf değil, strateji ve diplomasi alanında gerçekten iyiler. 


Muhtemelen olmaması gereken bir yerde olan uçağımız düşürüldüğünde yutkunmak zorunda bırakıldık, ülkemizdeki yaz aylarındaki karmaşada Suriye'nin, vatandaşlarına Türkiye'ye gitmeyin uyarısı yapma küstahlığına maruz kaldık. Rusya'dan Şam'a gitmekte olan uçağı indirdik iki gün aradık somut bir şey bulup bulmadığımız meçhul kaldı. İstihbaratı nereden aldığımız da muallak kaldı. Bu uygulamalarda ve demeçlerde bir Rus patenti görür gibiyim.

Son helikopter hadisesinde Suriye'nin açıklamasını şöyle okudum ben: "ben ülkemdeki teröristlere keşif yapıyordum, sınırınıza kadar geldim, (yani imalı bir şekilde teröristler sınırınızdaydı diyor) Burada, teröristleri takip ederek ben de içeri girdim demese de yine bunu ima ediyor, yani açıklamada teknik hatayla girdim, siz de hemen vurdunuz dese de verdiği mesaj farklı.


Kısaca, dünyaya teröristler Suriye'ye Türkiye'den giriyor, girmese bile Türkiye'ye rahatça kaçabiliyorlar mesajını veriyor. 

Bir helikopter bunun için çok kolay feda edilebilecek bir bedel. Helikopter pilotlarının canlı kalmaları halinde inecekleri bölgede kimlerle karşılaşacakları da bir bilmece değil, insani açıdan berbat bir durum olsa da ÖSO'nun pilotları katletme görüntüleri Suriye ve Rusya'ya belki de hiç beklemedikleri bir koz veriyor. Aynı gün Rusya Dışişleri Bakanı, Türkiye'yi çözüme destek vermeye çağırıyor.

Korktuğum senaryo şu, dünya bir şekilde sıyrılır bu işin içinden biz kucağımızda ÖSO ile Suriye ile başbaşa kalırız. Bunun gerçekleşmemesi için acil adımlar ve politika değişiklikleri gerekiyor bence.

0 yorum:

Türkiye'nin yakın tarihi

Ülkemizin yakın geçmişi

Ülkemiz siyasi tarihi acıların ve adaletsizliklerin tarihi gibi biraz da.

12 Eylül döneminde haksızlık ve adaletsizlikle karşılaşmış çok fazla vatandaşımız var.  Bence tümünün sembol ismi, 17 yaşındayken yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren. Çocuklarını öldüren bir ülkenin vatandaşı olduğumuz gerçeği hepimiz için bence bir utanç. Yaz aylarında en büyüğü 26 yaşında olan altı gencimiz daha öldü, 14 yaşındaki Berkin hala komada..

Toplumumuz unutuyor. Unutmak istiyor belki bilemiyorum.

Yapılacağı iddia edilen darbeler için özel yetkili mahkemeler kurulup, yüzlerce yıllık cezalar yağdırılırken, yapılmış olanlar üzerinde yapılan tahkikatlar göstermelik kalıyor. 17 yaşındaki Erdal Eren'i astıran, binlerce ailenin hayatını karartan kişiler hala tüm itibarıyla toplumda kabul görüyor.

Neyse ki yetersiz de olsa sanatçılarımız bir nebze unutturmama çabasında. Erdal Eren'in şahsında tüm 12 Eylül mağdurlarını Sezen Aksu'nun besteleyip yorumladığı Son Bakış ve Teoman'ın 17 isimli eserleriyle anmak istiyorum.

Erdal Eren, yakın zamanda rahmetli olan Savaş Ay'ın çektiği ve aşağıda paylaştığım, Sezen Aksu'ya son bakış eseri için ilham veren son fotoğrafındaki son bakışıyla hala bakıyor bize, unutmayalım.


0 yorum:

Google
Bumerang - Yazarkafe

Blog Arşivi

91, "Dokuz", rakamla.

91, "Dokuz", rakamla.